Deniz İstanbul’una Övgü: İstanbul’un Kıyı Yerleşimleri ve Yelkenlileri
Bu yazı Hürriyet Gösteri Dergisinin, 2008 yılı Sonbahar sayısında (295) yayınlanmıştır. s. 238-140
İstanbul’da, denizi gören yerlerde yaşayanlar için gemilerin seyri, gece gündüz aralıksız süren, doyulmaz keyifler veren bir şenliktir. Kıyıdan bakanlardan bazıları o gemilerin güvertelerindeki insanların yerinde olmayı özler. Seyir halindeki gemiler arasında yelkenliler de vardır. Yelkenlilerin çizgilerindeki zarafet ve onları seyretmenin keyfi ayrıdır.


Deniz, kentlere ve o kentin insanlarına üstün yararlar ve farklı olanaklar kazandırıyor. İstanbul’da bu yarar ve olanakların gereğince değerlendirilebildiğini ileri sürmek herhalde zordur. Gerçi, 1960’lı yıllardan sonra hayli ihmal edilen kent içi deniz ulaşımı, günümüzde sanki yeniden önemsenir gibidir. Ne var ki amatör denizcilik ve yelken merakının çok yaygın olduğu pek söylenemez. Ama hiç yok da değildir. Yücel Köyağasıoğlu’nun eseri İstanbul Kotraları [1]Yücel Köyağasıoğlu, İstanbul Kotraları, (yayına hazırlayan Sezar Atmaca) Ataköy Marina Yacht Club yayını, İstanbul, 2007. 328 s. Bu yazıdaki çizim ve fotoğrafların tamamı (Yıldız … Tümünü Gör işte İstanbul’un bu yanına, amatör denizciliğin ve yelkenciliğin bu kentteki geçmişine ışık tutan, güzel bir kitap.
Kitap üç bölümden oluşuyor. “Semtler” başlığını taşıyan ve “kotralarla” dolaylı olarak ilgili birinci bölümü, İstanbul’un kıyı yerleşimlerinin 1940’lı yıllardan 1960’lı yıllara kadar geçen yirmi yirmi-beş yıllık, bazen daha sonralarını da içeren dönemdeki görünümünü, günlük yaşamını, insanlarını anlatıyor. Yazarın hayli ileri gözlem gücünü kanıtlayan bir içeriği var. Örneğin Arnavutköy’den Bebek’e kadar sahil şeridi, sonra Rumeli Hisarı, Emirgân, özellikle Ortaköy, ilginç ayrıntılarla betimleniyor; ama kıyı anlatılırken suya uzanılıyor, su üzerindekiler balıkçılar ve lüfer avının incelikleri, torik ve palamut akınları, sonra balık lezzetleri ve çiroz…
Komşular, mahalleliler, azınlıklar, meslekler, o arada özellikle tersanelerde icra edilen meslekler (örneğin buhar kazanlarının cidarında biriken kireci temizleyen kazan taşçıları, kızakçılar, yelkenciler vd.) ve bir bölümü gayri Müslimlerden oluşan deniz adamları, yat ve motor (ve römorkör) kaptanları, balıkçılar ve “yatçılar”, bazen sosyolojik nitelik de taşıyan incelikli gözlemlerle veriliyor. Öte yandan yazarın mesleğinin metne kazandırdığı bir özellik ön plâna çıkıyor: kimi mimari yapılar, sokaklar, meydanlar ve genel olarak topografya önemli ve ilginç ayrıntılarla betimleniyor. Denizle ilgili kurumlar, tersaneler, çekek yerleri, dalyanlar, yelken kulüpleri, Moda Koyu, Kalamış ve Fenerbahçe; insanları, tekneleri, yelkenlileri, usûl ve alışkanlıklarıyla; oralarda yapılmış törenler, yarışlar ve seyirler yaşanmış heyecanlarıyla; inşa edilen, onarılan tekneler, yelkenliler teknik ayrıntılarıyla aktarılıyor.


Yazarın Galatasaray’ın Ortaköy’deki ilk kısmında okuduğu yıllarda, okulun rıhtımından denize bakarken gördüğü “gemiler manzarası”, USS Missouri zırhlısının İstanbul’a gelişi, M/T Petar Zoraniç ve M/T World Harmony tankerlerinin Boğaz’da çarpışmaları sonucu çıkan yangın ve onun sonucunda S/S Tarsus’un yanışı, İkinci Dünya Savaşı yıllarında ABD tarafından SSCB’ye ödünç verilen hücümbotların İstanbul’da iadesi ve sonra orada bırakılışları, 1950’li yılların ortalarında İskandinav ülkelerinden ithal edilen ve sonra İstinye’de rıhtıma bağlı çürümeye terk edilen, gerçekten maket güzelliğinde balıkçı tekneleri gibi, İstanbul deniziyle ilgili pek çok olay da bu kitapta yerini buluyor. Bu yönüyle çok ilginç bir “denizden görüntüler dizisi” haline geliyor. O manzarayı seyretmiş olanların, o semtleri biraz ya da iyi bilenlerin, o olaylara şahit olmuş, görmüş, duymuş olanların görsel ve duygusal belleğini tazeliyor. Görmemiş olanlar için de herhalde çok bilgilendirici, ilginç ve hayli renkli, bir bölümü muhtemelen şaşırtıcı olabilecek unsurlarla dolu bir “deniz İstanbul’u” aktarıyor. Bu yönüyle de kalıcılık kazanıyor.
Görüldüğü gibi, kitabın bu birinci bölümü, aslında kitap başlığının düşündürebileceklerinin hayli ötesine geçen bir içerik taşıyor.


Ama doğrusu istenirse burada biraz “akılda kalan her şeyi katma” eğilimi de gözlenmiyor değil. Şair Nigâr Sokağında Rupen Usta’nın tamirci dükkanı, bir zenginin spor Lincoln arabası, İstanbul taksilerinin işe yaramayan taksimetreleri, Tünel’in nasıl çalıştığı ve peronlarını süsleyen yeşil çiniler, Migros Türk’ün satış kamyonları vs. bu bölümü, kitabın ana ekseninden uzaklaştıran ve belki de gereksiz yere uzatan bölümler gibi algılanabilir. Bu yönüyle biraz genel bir anı kitabına dönüşüyor. Oysa bu metnin temel özelliği ve onu başka İstanbul “anlatılarından” kesin olarak ayıran yönü, meraklılar çevresi dışında pek fazla bilinmeyen ve herhalde pek az aktarılan “deniz İstanbul’u” yönü.
Kitabın ikinci bölümü Tekneler alt başlığını taşıyor. Bu bölümde İstanbul ve Marmara’nın yerlisi –mutlaka İstanbul’da inşa edilmiş değil, ama İstanbul’a yerleşmiş anlamında–, altmış yetmiş kadar yelkenli, motoryat, motorbot, buharlı yat ayrı ayrı, kimi fotoğraflarıyla, kimi yazarın elinden çıkma çizimlerle, bazen detay çizimleriyle tanıtılıyor. Bu bölüm bir tür katalog formunda. Güzel ve her ne kadar –kaçınılmaz olarak– eksik de olsa çok yararlı bir belge ve bir başvuru kaynağına dönüşüyor.


Bu bölümde teknelerin öyküsünü okurken o dönemlerde birçoğunun ilk sahiplerinin İstanbul’da yerleşik yabancılar olduğu görülüyor. Öte yandan yabancı elçiliklere ait tekneler ve Irak Kraliyet yatı da katalogda yeralıyor. Bu katalogun bir özelliği, teknelerin bazılarının el değiştirişini, o arada adlarının değiştirilmesini, onarımlarını ve birçoğunun hüzünlü sonlarını da aktarması; kimilerinin sahip ya da kaptanlarının kişisel özelliklerini vermesi. Burada sıralanan teknelere ilişkin bilgiler her biri için standart nitelikte değil. Kimi uzun uzun betimlenir, aktarılırken, kimi için çok bir bilgi içermeyen sıradan bir iki paragrafla yetiniliyor. Başka bir deyişle yazar kendi bildikleriyle yetinmiş, eksiklerini tamamlamak için özel bir çaba göstermemiş izlenimi doğuyor. Nitekim, yazarın bizzat seyre çıktığı, ya da onardığı, şu ya da bu nedenle yardımına gittiği tekneler, zengin ayrıntılarla, ve seyirlerinden anlatımlarla ve doğal olarak zengin görsel malzeme eşliğinde veriliyor. Ama bu kimilerince bir eksiklik gibi değerlendirilse de, sonuçta kişisel bir tercihtir.
Kaldı ki bazılarında ayrıntı zenginliği hayranlık verici boyuta ulaşıyor: Forsa adlı sloop’un, omurga ve bodoslamalarının meşe, gövde kaplamasının kızıl Romanya çamı, postalarının bakır perçinli meşe basma tiriz, kamara davlumbazı ve havuzluğunun dişbudak, güverte ve küpeştelerinin maun ağacından yapıldığını öğreniyorsunuz.
Öte yandan bu kitapta, şu sıralarda ülkemizde hayli gelişmiş ve büyümüş görünen yat inşa sanayinin, İstanbul kıyılarındaki tarihine ilişkin veriler de yeralıyor. Birçok tekne üreticisi, ilk sac teknelerin yapımı, ilk polyester tekneler, ilk katamaran vd. denizler İstanbul’u içinde yerlerini buluyorlar.
Böyle bir konu herhalde fotoğrafsız, çizimsiz işlenemezdi ya da pek eksik olurdu. Bu kitapta oldukça geniş bir ikonografi yeralmaktadır. Özellikle yazarın çok güzel kendi çizimleri, kimi zaman bulunamayan fotoğrafların yerini doldururken, (örneğin Yıldız kotrasının yandan çarklı vapurla yarışı ve sonra kazaya uğrayışı) kimi zaman da arma ayrıntılarına ilişkin, fotoğrafta görülmesi güç unsurları belirginleştirmektedir. Fotoğrafların kalitesi ise oldukça değişken, hem teknik hem komposizyon yönünden çok güzel bazı fotoğrafların yanı sıra, herhalde daha iyisi olmadığından ya da sadece dokümantasyon amacıyla kullanılmış birçok “amatör hatıra fotoğrafı” hayal kırıklığı yaratmaktadır. Bundan yazarı sorumlu tutmak haksızlık olabilir. Onun, bulabildiği en güzel fotoğrafları kullanmış olduğunu tahmin etmek zor değil. Bazıları da sanırım küçük boyutlu negatif baskılardan, hatta belki gazete fotoğraflarından taranarak fazlaca büyütülmüş olmaktan ötürü niteliklerinden kaybediyor. Yazı belgeliklerimizin perişanlığı gibi görsel belgeliklerimizin de pek sınırlı oluşu burada da ortaya çıkıyor; aynı döneme hatta çok daha eskilere ait yabancı kaynaklardaki gemi, yelkenli, yat fotoğraflarıyla kıyaslandığında sonuç pek sevindirici olmuyor.
Yücel Köyağasıoğlu’nun kitabı, kimi yazı ve yapı özellikleri açısından eleştirilebilir. Metin yapısı, bölümlendirme kimi zafiyetler içermektedir, bir plan sorunu var gibi. Örneğin mahalleler betimlenirken sanki bir dip not düşer gibi kayıklara ve gemilere geçilmekte, o arada S/S Normandie ile İtalyanların büyük yelkenlisi S/V Christoforo Colombo da bir biçimde metne girmekte, ardından gene mahallelerin anlatımı sürmektedir. Tek tek tekneler betimlenirken “İlkler” başlığı altında farklı bir alt başlık açılmaktadır. Ya da, ilginç ve zorlu seyir serüvenleri, teknenin tanıtımına eklenmektedir. Bu bölümlerin ve bilgilerin gereksiz yersiz olduğunu söylemiyorum. Tam tersine örneğin s. 277-284 arasında anlatılan ve motorsuz yelkenli Seddülbahir’le Boğaziçi’nden Adalar’a ve tekrar Boğaziçi’ne salt yelkenle seyrin anlatıldığı bölüm herhalde kitabın en güzel bölümlerinden biridir. Mirasyedi Ali Bey’in yatçılık alışkanlıkları da çok güzel (s. 240 ve devamı). Ama belki farklı ve iyice işlenmiş bir plân çerçevesinde daha iyi değerlendirilebilirlerdi. Yer yer tekrarlar ve gidip gelmeler, ve kitaba neden katıldığı anlaşılamayan bölümler vardır (Bir Federasyon Toplantısı). Nihayet kimi konuların işlenişi bazı okurlarca biraz fazla “aile albümü” tarzında bulunabilir.
Bu kitapta yeralan İstanbul’un kıyı semtlerinin betimleri bana, kuşkusuz kıyaslamayacak bir nesir türü, dil ve anlatım düzeyinde olsalar da, gözlem inceliği ve “çevre tanıtımı” yönüyle biraz Abdülhak Şinasi Hisar’ı anımsattı. Benzer bir okuma zevki verdiğini sanıyorum. Nedeni de herhalde ikisinin de, İstanbul’a ait bir “sosyolojik iklimi” bir “yaşam çevresini” nüfuz edici gözlemlerle aktarmalarıdır.
İstanbul Kotraları, eskimeyecek ve uzun yıllar sonra da yararlanılacak bir kaynak niteliğinde görünüyor. Türkçe denizcilik yazınının güzel örneklerinden biri. Deniz İstanbul’una bir övgü.
Dipnotlar
↑1 | Yücel Köyağasıoğlu, İstanbul Kotraları, (yayına hazırlayan Sezar Atmaca) Ataköy Marina Yacht Club yayını, İstanbul, 2007. 328 s. Bu yazıdaki çizim ve fotoğrafların tamamı (Yıldız kotrasının fotoğrafı hariç) bu kitaptan alınmıştır. Çizimler Köyağasıoğlu’nun imzasını taşır. |
---|