BİR OSMANLI GEMİSİNİN UZAK VE UZUN SEFERİ
Bu yazı Yeni Deniz Mecmuası 'nın Haziran 2019 tarihli 14. sayısında yayımlanmıştır.
Yeniçeşmeli Hafız Faik Efendi’nin İstanbul’dan Bombay’e Bir Osmanlı Fırkateyninin Keşif Seyahati adlı kitabında, Osmanlı donanmasında okul gemisi olarak kullanılan Muhbir-i Server firkateyninin, 1874-75 yıllarında Kızıl Deniz ve Umman Denizi’ne yaptığı uzak ve uzun sefer aktarılıyor. Her ne kadar başlığında keşif seyahati denilse de söz konusu seferin niteliği farklıdır. Seferin amacı bilinmeyen yerler keşfetmek olmadığı gibi, sefer sırasında yeni bir yer keşfedilmiş de değildir. Bu günümüzdeki siyasalar ve uygulamalar çerçevesinde belki bazı yabancı limanlara nezaket ziyareti, en çok da bir eğitim seferi niteliği taşıyor.[1]Yeniçeşmeli Hâfız Fâik Efendi, İstanbul’dan Bombay’e Bir Osmanlı Fırkateyninin Keşif Seyahati, hazırlayan A. Ergun Çınar, Kitabevi Yayını, İstanbul 2014. 100 s. +94 s. el yazması … Tümünü Gör Nitekim yapıtın girişinde (Dîbâçe) seferin amacı şöyle açıklanıyor:
“Mekteb-i Fünûn-ı Bahriyye […den] yetiştirilerek donanma-yı hümayun [a] ihraç buyurulan zâbitan-ı nev-resîdegânın (yeni yetişmiş zabitlerin) mekteb-i mezburda (adı geçen mektepte) tahsîli ulûm ve tekmîl-i fünûndan sonra (kuramsal ve uygulamalı bilim öğrenimi tamamladıktan sonra) nazariyyâtı amelliyyâta tatbik ile [kuramsal bilgiyi uygulamakla] bir kat daha iktisâb-ı mahâret ü meleke etmeleriçün [maharet ve yetenek kazanmaları için] […] Muhbir-i Server Firkateyn-i Hümâyûnu tahsis ile […] geşt ü güzâra me’mûr olmuş idik. (seyir ve seferle görevlendirilmiştik.)”
Bir sorun: Geminin Adı Muhbir-i Server mi? Muhbir-i Sürur mu?
Yeniçeşmeli’nin kitabında söz konusu sefere çıkan geminin adı Muhbir’i Server fırkateyn-i hümayunu olarak kaydedilmektedir. Gelin görün ki bir başka yapıtta, Süleyman Nutki Bey’in Hatıraları’nda, [2]Hazırlayan Nurcan Bal, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kültür Yayınları Tarih Dizisi, İstanbul 2003 gene 1874 yılında, Muhbir-i Sürur adlı bir fırkateynle Hindistan’da Bombay’e kadar gidip dönülen bir eğitim seferinden söz edilmektedir. Bu iki kitapta aynı olaylar, aynı ayrıntılar benzer şekilde aktarılıyor. Örneğin Hint Okyanusu’nda karşılaşılan Amerikan bayraklı bir balina gemisinin güvertesinde balina yağını eritmekte kullanılan ocakların ateşinin, gemide yangın sanılması ve yardıma koşulması; gemide önemli kayıplara yolaçan dizanteri salgını; Kızıldeniz’de kömür ikmalinde sıkıntılar. Bombay’in Müslüman halkının gemiye ve mürettebatına ilgisi…
Aynı tarihlerde aynı rotada iki ayrı gemiyle iki eğitim seferi düzenlenmesi küçük bir ihtimal olmakla ve iki farklı yazar tarafından aktarılan olayların aynılığını göz önüne alındığında, Arap harfleriyle yazımı aynı olan bu iki sözcüğün (server ve sürur) iki metinden birinde yanlış okunduğunu anlıyoruz. [3]Bkn. Şemseddin Sami, Kamûs’i Türkî, İdeal Kültür Yayıncılık, İstanbul 2012. Bu kitapta sözcükler eski alfabeye göre dizildiğinden, bu iki sözcük ve sürûr’un bir eşseslisi … Tümünü Gör
Öte yandan B. Langensiepen ve A. Güleryüz’ün Osmanlı Donanması 1828-1923 [4]Denizler Kitabevi, İstanbul, 2000. adlı kitabında Muhbir-i Server’e ilişkin bir kayıt bulunmazken, uskurlu fırkateynler arasında Muhbir’i Sürûr’dan söz ediliyor.[5]Fakat aynı kitabın metin bölümünde bu gemi korvet olarak nitelendirilmektedir! (Bkn. s. 5, 63) Ayrıca 1873-1885 yılları arasında bu geminin okul gemisi olarak görev yaptığı belirtiliyor. Fakat bu yapıtta Muhbir-i Sürûr için verilen deplasman tonilatosu (1477), Yeniçeşmeli’nin verdiği rakamla (803) uyuşmuyor. Bu bir savaş gemisi olduğuna göre, onun verdiği rakamın da deplasman tonilatosu olduğu düşünülmelidir. Sadece 140 yıl kadar önce, böyle önemli bir sefere çıkan geminin adı konusundaki tereddüt, tarih bilgimiz, arşivlerimiz, kayıtlarımız konusunda umut kırıcıdır. Kanımızca söz konusu gemi adının Muhbir-i Sürur olması daha muhtemelse de, bu yazının devamında, Faik Efendi’nin kitabında verilen adı kullanacağız.
Gemi ve Sefer
Muhbir-i Server firkateyn-i hümâyûnu (padişahın fırkateyni), Hafız Faik Efendi’nin verdiği bilgiye göre 803 tonluk, hem buhar makineli hem de yelkenli bir gemidir. İstanbul’dan 9 Ekim 1874’te yola çıkan bu geminin seferi 18 Temmuz 1875’te Trablusgarp’ta sona erer. Böylece 9 ay 19 gün sürmüştür.
Seferin hikâyesini anlatan Faik Efendi, Mekteb-i Fünûn-u Bahriyye’nin dördüncü sınıf öğrencisi olarak gemide bulunmaktadır. Günü gününe tutulmuş bir günlük değilse de, izlenen rotayı, uğranılan limanları ve başka ayrıntıları metinde kronolojik düzende, özenle kayda geçirir. Fakat kitabın başlarında, metindeki bilgilerin büyük ölçüde geminin subaylarından Küçükmustafapaşalı Ahmet Efendi’nin seyir defterinden alındığı kaydediliyor. Bu alıntıların özellikle seyrin teknik ayrıntılarına ilişkin oldukları düşünülebilir.
El yazması kitabı Lâtin harflerine çeviren A. Ergun Çınar kitaba yazdığı önsözde, Hafız Faik Efendi ve Ahmet Efendi hakkında bir bilgiye ulaşamadığını belirtiyor. Bu durum ülkemizin yaygın bir özelliğinin, geçmişle ilgilenmeyişinin ve bir yazı toplumu olamayışının acı veren kanıtı gibi duruyor. Belge yaratmak, saklamak ve sonra bunu kullanmak, kabul etmek gerekir ki ne Osmanlıların ne de hatta Cumhuriyet Türkiyesi’nin öne çıkan bir özelliği olabilmiştir. Cumhuriyet öncesinde okuma yazma bilenlerin sayısı pek az olduğu gibi, bilenlerin de tarih ve tekâmül bilincinden biraz uzak kaldıkları anlaşılıyor. O nedenle Yeniçeşmeli’nin bize bıraktığı bu belge çok değerlidir.


(Suna ve İnan Kıraç Vakfı İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Arşivi.)
Yeniçeşmeli Faik Efendi kitabında Muhbir-i Server hakkında ne yazık ki ayrıntılı bilgi vermiyor. Ne boyutlarını, ne yelken plânını, ne silâhlarını ne de mürettebatının sayısını yazıyor. Gemide kaç Bahriye Mektebi öğrenicisi bulunduğunu da öğrenemiyoruz. Seferin komutanı Amiral (“Ümerâ-yı bahriyye) İsmail Beyefendi, geminin süvarisi ise İngiliz donanmasında eğitim görmüş Kaymakam (deniz yarbay) Mehmet Beyefendi’dir. Gemiyi Haliç’te demirliyken Şehzade Mahmud Celâdettin, Bahriye Nazırı (adı verilmiyor) ve Donanma Komutanı Hasan Paşa uğurlamaya gelirler. Çekici yedeğinde Haliç’ten çıkan Muhbir-i Server Kumkapı’de durur ve cephane yükledikten sonra, makine ile Çanakkale Boğazı’na yönelir.
Seyir
İlkin Midilli Adası’na, ardından Marmaris’e uğrayıp Port-Said’e yönelir, Kanal’dan geçerek Kızıldeniz’e, ardından Umman Denizi’ne varırlar. Bu rotada rüzgâr elverişli olduğu zaman salt yelkenle seyrederler. Geminin yelkenle hızı 9 knot’a kadar çıkabilmektedir. Yolda grandi direğinin gabya sereni yanlış manevra sonucunda kırılır. Akdeniz’de Port Said’e yönelirken rüzgârın kıble-keşişlemeden (güney-güneydoğu) esmesi üzerine volta seyrine geçerler. Cidde yakınlarında geminin yolu iyice düştüğünden dümen dinlemez hale gelir.
Burada anlatının özetini vermek söz konusu değildir. Sadece rotanın sonraki bölümünü ana duraklarıyla belirtelim. Kızıldeniz kıyısında Cidde’ye, Aden’e uğrayarak Basra körfezinde ve sonra Şat-ül Arab’ta seyreder ve o tarihte bir Osmanlı Limanı ve Basra Filosu’nun üssü olan Basra’ya varırlar. Daha sonra Bender Abbas’a ve oradan Karaşi’ye uğrar ve sonunda Bombay’e ulaşırlar. Dönüşte, tekrar Akdeniz’e geldiklerinde sefer, Girit ve Bingazi uğraklarından sonra Trablusgarp’ta sona erer. Bu sefer sırasında dizanteriden ve başka nedenlerle çok sayıda gemici ölür.
Kitapta verilen yerlemler konusunda bazı yanlışlıklar görülüyor. Bir yere kadar yerlemler saniye, dakika, derece sırasıyla verilmektedir. Örnek: Kamaran Adası’nın yerlemi 15”20’15° arz-ı şimali, 25”34’42° tûl’u şarki biçiminde yazılmıştır (derece, dakika, saniye yerine saniye, dakika, derece sırasıyla). Doğrusu 15°20’15” arz-ı şimali, 42°34’25” tûl’u şarki olması gerekirdi. Öte yandan Karaşi’nin yerlemi 18°47’24” arz-ı şimali 12°58’66” Tûl-u şarki yazılmış; enlem doğru ama boylam gene ters. 66°58’12” yazılması gerekirdi. Bu durumun basılı metne özgü olduğunu, özgün metinde, Osmanlıcanın sağdan sola yazılması dolayısıyla bir yanlışlık bulunmadığını düşünüyoruz.
Metnin ve Yayının Değeri
Bu yapıt benzer metinlere göre, hidrografya ve seyir yönünden daha ayrıntılı içeriğe sahiptir. Rota üzerindeki körkayaların mevkiini belirtir, fenerlerin çakış periyodlarını verir, rüzgârın durumuna göre basılan yelkenleri ayrıntılandırır. Ne zaman makine seyri, ne zaman, hangi rüzgârla yelken seyri yapıldığını not eder. Makine “kendi kendine istaper oldukta” (arızalanarak stop ettiğinde) alınan tedbirleri, uğranılan limanların yerlemlerini verir. Limana giriş manevralarını aktarır; selâmlama ve selâmlanmada kaçar pare top atıldığını not eder. Liman harçlarını, kılavuz ücretlerini, Süveyş kanalı geçiş ücretini, satın alınan tatlı su parasını kaydeder. Denizcilikle ilgili ayrıntılar dışında Yeniçeşmeli Faik Efendi, uğranılan limanların halkı ve dinlere/milletlere göre dağılımını kaydeder. Bu yönleriyle yapıt ayrı bir değer kazanmaktadır.
Bütün bu ayrıntılar Yeniçeşmeli Faik Efendi’nin çok dikkatli ve gayretli bir öğrenci olduğu, mesleğine hevesle ve heyecanla hazırlandığını gösteren unsurlar olarak değerlendirilmelidir. Böyle bir öğrencinin geleceği parlak görülüyor. O nedenle kendisi hakkında bir bilgiye ulaşılamamış oluşu daha da üzücü hale geliyor.
Osmanlı Donanması’nın harekâtına ilişkin bu metni yeni harflere geçiren A. Ergun Çınar’ın bu çalışması övgüye değer. Kanımızca denizcilik tarihimize ilişkin bu elyazması kitabın kaleme alınışından 139 yıl sonra, Lâtin harfleriyle basılmış olması çok önemli bir katkıdır. Ayrıca Çınar’ın temel seçiminin –metnin sadece transkripsiyonuyla yetinerek, “gençler anlamıyor efendim” biçimdeki yaygın ve temelsiz gerekçeyle dilinde bir değişikliğe gitmemesinin– çok yerinde olduğu kanısındayız. Sağlam bir lise öğreniminden geçmiş gençler, belki Osmanlıca Türkçe sözlüklere biraz daha sıkça başvurarak, nihayet sadece 100-150 yıl önce konuştuğumuz, okuyup yazdığımız bu dili pek âlâ anlayabilirler.
Batı ülkeleri yazınında çok bol bulunan seyir anlatılarına kıyasla, Osmanlı denizcilik yazınında ender rastlanan türdeki bu anlatı, kimi zafiyetlerine rağmen, denizcilik tarihimiz açısından değerlidir.
Dipnotlar
↑1 | Yeniçeşmeli Hâfız Fâik Efendi, İstanbul’dan Bombay’e Bir Osmanlı Fırkateyninin Keşif Seyahati, hazırlayan A. Ergun Çınar, Kitabevi Yayını, İstanbul 2014. 100 s. +94 s. el yazması özgün metnin tıpkıbasımı. |
---|---|
↑2 | Hazırlayan Nurcan Bal, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kültür Yayınları Tarih Dizisi, İstanbul 2003 |
↑3 | Bkn. Şemseddin Sami, Kamûs’i Türkî, İdeal Kültür Yayıncılık, İstanbul 2012. Bu kitapta sözcükler eski alfabeye göre dizildiğinden, bu iki sözcük ve sürûr’un bir eşseslisi birlikte arka arkaya verilmektedir. (s. 564) |
↑4 | Denizler Kitabevi, İstanbul, 2000. |
↑5 | Fakat aynı kitabın metin bölümünde bu gemi korvet olarak nitelendirilmektedir! (Bkn. s. 5, 63) |