Macellan Boğazı’nda Seyir İzlenimleri
Bu yazı Yeni Deniz Mecmuası 'nın 20 ve 21. sayılarında (Haziran, Temmuz 2021) yayımlanmıştır.
Bakireler Burnu’ndan Trinidad Kanalı’na
Okumalar kimi zaman insanı eyleme sevkediyor. Bu yazıda aktarılan yolculuğun düşünsel temeli, L.-A. de Bougainville’in eşsiz anlatısının [1] L.–A. de Bougainville, Kralın La Boudeuse Fırkateyni ve L’Etoile Yük Gemisiyle Dünyanın Çevresinde Yolculuk, Çev. Ömer Bozkurt,) YKY, İstanbul 2009. 352 s. Türkçeye çevirisi sırasında gelişti. O çalışma, çevirmende Macellan Boğazı’nda seyir deneyimini yaşama, o boğazdan geçme, kıyılarını görme isteği yaratmıştı. Bougainville, bu boğazı iki aya yakın bir sürede geçmiştir. O geçişini, çok ayrıntılı biçimde ve herhalde çok güzel bir üslûpla anlatır. Boğazın doğu girişinde, adını Macellan’ın koyduğu Bakireler Burnu’nu (Cabo Virgenes’i) dönüşünden iki ay kadar sonra (52. günde) Cabo Pilar’dan Pasifik’e ulaşmıştır. Bir yandan elverişsiz rüzgârlarla, gelgitle, şiddetli akıntılarla boğuşarak boğazı aşarken, bir yandan da boğaza ilişkin bilgileri ve haritayı geliştirmiş, demirleme yerleri saptamış, ağaç (odun) ve su ikmaline ilişkin kolaylıkları belirlemiş, Yerlilerle, dev oldukları sanılan “Patagonlarla” temasa geçmiş ve bunları kayda geçirmiştir. Ayrıca bazı mevkilere ad verme onurunu, kendi adının mürettebatı tarafından bir koya verilmesinin onuruyla birlikte taşır.
Güney Amerika’nın güney ucunda, Patagonya’da, en büyük kara parçasını Ateş Toprağı’nın oluşturduğu bu girift geçitler, adalar, körfezler, kıyılar, körkayalar, sığlıklar ve karada dağlar, ırmaklar, göller ve buzullar ülkesi, imgelemi coşturucu bir etkiyle kimi okurları ve gezginleri kendine çeker.
Denizciler ve özellikle yelkenli gemiler için bu boğazda zorlu seyri anlatan birçok metin vardır. Bu boğazı keşfeden ve ilk aşan Macellan’ın geçişine ilişkin ayrıntılar ne yazık ki pek az biliniyor. Sefere katılan Antonio Pigafetta’nın anlatısında, boğaz geçişine ilişkin kayıtlar pek hacimli değil. Ama sonrasında, günümüze kadar pek çok denizci o zorlu boğazda seyri anlatmıştır.
Seçim: Neden Şilep?


Açık deniz yelkencisi olmayan, ya da zorlu denizlerde seyredebilecek bir motorlu yata sahip olmayan biri için, Macellan Boğazı’nı içine sindirerek geçme olanağı yok gibi görünüyor. Onlar için bu türden bir isteği günümüzde belki biraz hızlı da olsa, ancak şileple yolculuk bir ölçüde karşılayabilir.
Boğaz’daki en büyük yerleşim, aynı zamanda turistik bir varış yeri Punta Arenas’a uğrayan gezi gemileri vardır. Drake Geçidi yoluyla turistlere, Antarktika’nın kuzeye, Patagonya’ya uzanan ve sanki And Cordillerası’nın bir uzantısıymış gibi duran o yarımadasının ucunu gösteren gemiler Ushuaia’dan kalkar ve Beagle Kanalı’ndan geçer. Ayrıca, Patagonya’nın güney ucundaki bu olağan üstü girintili çıkıntılı boğazlar ve fiyordlardan birkaçında kısa mesafelerde iki kıyı arasında sefer yapan araba vapurları da vardır.
Ama Atlantik’ten Pasifik’e ya da aksi yönde bir geçiş için şileple yolculuğun üstünlüğü, yaklaşık 340 deniz mili uzunluğundaki bu rotada seyri, kaptan köşkünden, harita masasına her an ulaşabilecek biçimde ve bütün seyir ve meteoroloji aygıtlarını ve makine göstergelerini her an denetleyerek izleyebilmektedir. Yanı sıra kaptana yardımcı olan kılavuzların, tetikte, ama hemen her zaman kendine güvenli tonda verdikleri talimatları izlemek bu coğrafyada seyrin –bittiğinde coşku veren– güçlüğünü, tehlikelerini duyumsamanıza yolaçar. Bu talimatların süvari ya da bir zabit tarafından emre dönüştürülüp serdümen tarafından icra edildiğinde, geminin tepkisini izlemek de ancak böyle mümkündür. Birbirlerine mesafesi çoğu zaman bir gominadan az iki şamandıra arasından geçmeye hazırlanırken geminin pruvasının dönüşünü ve ortalayışını ve eğer arka tarafa bakarsanız, boğazın kıvrımlarına koşut dümen suyu izinin kavisini görürsünüz. O arada tehlikeyi sezinler, yaşarsınız.
Keşfedenler ve Açınsayanlar
Doğrudan konumuzla ilgili olarak önce, XVII, XVIII ve XIX. yüzyıllarda bu sularda keşif ve hidrografya çalışmalarına girişmiş, onlarca denizcinin anlatıları, kitapları var.
Macellan’dan sonra bu boğazı 1577’de Francis Drake, ardından 1586’da Thomas Cavendish aşmışlardı. Fakat arada, 1584 yılında, Pedro Sarmiento de Gamboa çok sayıda İspanyol yerleşimciyi Boğaza taşımış ve orada bir İspanyol kenti kurmayı denemişti. Buna ilerde gene değinilecek.
Macellan Boğazı’nı sistematik olarak açınsayan denizcilerden biri 17. yy sonunda bu boğazı 1670-1671 yıllarında her iki yönde geçen Kaptan John Narbrough’dur.[2]Narborough biçiminde de yazılıyor. Bu yolculuğun anlatısı, yüzyıllar boyunca birçok derleme yapıtta alıntılanmış, ikinci elden kısmen yayımlanmıştı. Elyazmasının tamamı özgün … Tümünü Gör İngiltere’den yola çıkmış, Macellan boğazından geçerek Şili’de, İspanyolların Valdivia yerleşimine (kitabında burası Baldivia olarak anılır) ulaşmış, bu limana girmesi İspanyollarca engellenince aynı yoldan, bu kez boğazı batıdan doğuya geçerek İngiltere’ye dönmüştür. Narbrough’nun bu yolculuğu sırasında boğazdaki birçok mevki için saptadığı enlemler günümüzde modern aygıtlarla saptanan enlemlerden çoğunlukla sadece birkaç dakika farklıdır. Örneğin Bakireler Burnu’nun enlemi onda 52°26’G, günümüzdeyse 52°20’G’dir; Froward Burnu’nu 53°52’G enlemine yerleştirmiştir, günümüzde bu değer 53°54’G’dir.[3] The voyage of Captain John Narbrough, Introduction, s. 77 Aynı yönde boğazın uzunluğu konusundaki tespiti de isabetlidir. Çok sayıda derinlik ölçümü yapmış, akıntıları, gelgitin ayrıntılarını gözlemiştir. Öte yandan, 1673 yılında Boğazın bir haritasını yayınlamış, bu harita sonraki yıllarda birçok haritaya temel oluşturmuştur.[4] A.g.e., s. 78 Bunlar arasında, 90 yıl kadar sonra Bougainville’in kullandığı Bellin haritası da vardır. Bougainville’in anlatısı ise, zamanında (1771) Magellan Boğazı’na ilişkin herhalde en ayrıntılı metindi.[5] Bkn. L.-A. de Bougainville, a.g.e.. s.143-184.


Bougainville’den elli elli-beş yıl sonra, 1826-1830 yıllarında, HMS Adventure ve HMS Beagle gemileriyle Philip Parker King ve Pringle Stokes birlikte; daha sonra gene Beagle ile Robert FitzRoy, Macellan Boğazı’nın hidrografyasını çok ileri düzeye çıkarmışlardır. Nitekim, onlardan kısa bir süre sonra, 1837 yılının Aralık ayında Macellan Boğazı’nda hidrografya çalışmaları yapan Dumont d’Urville, şöyle yazıyor:
“Kaptan King’in uzun süreli ve titiz çalışmalarından sonra, hidrografya açısından bizim elde edeceğimiz sonuçların ancak ikincil bir değere sahip olduklarını kabul ederim. Ama doğa tarihinin bütün yönleri bakımından yepyeni, ne çok ilginç veriler derledik!” [6]Dumont d’Urville, Voyage au pôle sud et dans l’Océanie sur les corvettes l’Astrolabe et la Zélée : exécuté par ordre du roi pendant les années 1837-1838-1839-1840. Paris, Gide … Tümünü Gör
Dumont D’Urville, Kaptan King’in haritasından çok yararlandığını, saptamalarının doğruluğunu gördüğünü belirtiyor. Buna karşılık FitzRoy’un kitabının, kendisi sefere çıktıktan sonra yayımlanmış olduğunu kaydediyor.
Bu noktada konu dışına çıkma pahasına belirtmek gerekir ki James Cook, yeryüzü haritasını en çok geliştiren denizcilerden biri, Macellan Boğazı’ndan geçmeyi denememiştir. Bunun bir nedeni muhtemelen, ona gelinceye kadar bu boğazın yeterince açınsandığını düşünmüş olmasıdır. 3. yolculuğunda, 26-27 Kasım 1774’te günlüğüne şu notu düşmüştür: “Bu okyanusta [Pasifik] artık başka bir toprak bulma umudunu bir yana bıraktım ve Terra del Fuego’nun dış kıyılarını ya da Horn Burnu’ndan Le Maire Boğazı’na kadar güneyini dolanmak üzere Macellan Boğazı’nın batı girişine yönelme kararını verdim. Dünyada bu kıyıya ilişkin bilgi pek yetersiz olduğundan, bu seçim, hem seyir hem de coğrafya bilgisi açısından, daha yüksek enlemlerde bulabileceğim şeylerden daha yararlı olacaktı.”[7]James Cook, The Journals, Penguin Classics. London 2003, s. 398. Eserin Türkçe çevirisi (Dünyanın Çevresinde Yolculuk Öyküleri, Çev. Aysel Altınel, İtaki, İstanbul. 2006 ) … Tümünü Gör Bu nedenle Cook’un adı, Macellan Boğazı içinde herhangi bir noktada değil de, başka coğrafi yerler dışında bir de Terra del Fuego’nun batı kıyılarındaki bir körfezde yaşamaktadır. (Bahia Cook, 55°10’G-70°15’B)
Yakın Zamanların ve Günümüzün Yelkencileri
Hidrografya açısından fazla gizi kalmayan Macellan Boğazı’nı günümüzde gerek gezi gemileri, gerekse şilepler rahatça ve hızla aşmaktadır. Bu geçitte, diyelim ki Türk boğazları, Malacca Boğazı, İngiliz Kanalı kadar sık olmasa da, belli bir trafik gözlenir.
Ama bunun yanı sıra, neredeyse ilk kâşiflerin ve açınsayanların çektikleri güçlüklere, belli ölçüde katlanmayı göze alan yelkenciler de var. Bunlardan biri, bu boğazı tek başına aşan herhalde ilk denizci Joshua Slocum’dur (1824-1909.) Kitabı Sailing Alone Around The World’de, [8]Türkçe basımı: İlk Defa Tek Başına, Yelkenle Dünya Turu, (Sadun Boro’nun önsözüyle) Çev. Hülya Leigh, Naviga Yayınları, İstanbul 2011. 208 s. Özellikle bkn. s. 66-101 Macellan Boğazı’nda yaşadığı güçlükleri ayrıntılı biçimde anlatır. Bunlar arasında Tierra Del Fuego yerlileri (Fuegolular) tarafından soyulma girişimi ve onlarla başa çıkma yöntemleri de vardır. Cabo Pilar’dan Pasifik’e çıktıktan sonra rüzgâr onu yaklaşık 200 dm (deniz mili) güneye, Horn Burnu’na doğru sürüklerken Cockburn Kanalı’na kendini atar ve sonra Magdalena Kanalı’ndan ilerleyerek Macellan Boğazı’nın ortalarına geri döner ve onun batı yarısını ikinci kez geçmek zorunda kalır.
Bir başkası kısmen bu boğazda ve daha çok Beagle Kanalı ve Şili Patagonyası Kanalları’nda seyretmiş bir Türk yelkencisi Hakan Öge’dir. S/Y Mardek ile dünya turu sırasından bu zorlu geçitlerdeki seyrini iki kitapta aktarır.[9]Hakan Öge – Sophie Hunter, Mardek’in Dünya Turu, Duygularla Akmak, (iki dilde Tr- İng. basım) Denizbank, Deniz Kültür Yayınları No. 23. İstanbul, 2008. 336 s. Hakan Öge … Tümünü Gör Öge ve Hunter, Macellan Boğazı’na doğu ağzından girmeyip, güneye yönelmiş, Le Maire Boğazı’ından geçerek Ushuaia’ya varmış, oradan da Beagle Kanalı’ndan kuzeye, Patagonya kanalların yönelmiştir. Çok güzel fotoğraflarla süslü bu kitabın yazarları, bu eserde, rotaları konusunda nedense pek ayrıntıya girmiyorlar. Örneğin hangi yoldan Macellan Boğazı’na ulaştıkları anlaşılamıyor. Buna karşılık ikinci kitapta rota ve yerlemler daha çok yeralıyor. Böylece örneğin Beagle Kanalı’nın Kuzeybatı Kolu’ndan ilerlediği ardından Brecknock Kanalı’ndan kuzeye yöneldiği ve muhtemelen Barbara Kanalı’ndan (bu belirtilmiyor, ama harita incelemesi bu izlenimi yaratıyor) Macellan Boğazı’na ulaştığını anlıyoruz.[10]Barbara Kanalı’nın, özellikle güney bölümünün, seyir yönünden zor ve tehlikeli olduğu, adacıklar, az bilinen kör kayalıklarla dolu olduğu belirtiliyor. South America Pilot vol. 2. UK … Tümünü Gör Böylece, küçük yelkenli tekneler için hayli zorlu olduğunu belirttiği Macellan Boğazı’nda batı yönünde bir süre seyrettikten sonra Smyth Kanalı yoluyla Patagonya kanallarına girdiğini öğreniyoruz. Patagonya kanallarında kuzey yönünde seyir bu ikinci kitapta oldukça ayrıntılı aktarılıyor. Böylece Ushuaia’dan Valdivia’ya kadar yaklaşık 13 enlem derecelik kuzeye yükseliş -kuş uçuşu 780 deniz mili mesafe- ilgiyle okunuyor.
Hakan Öge dışında, Macellan Boğazı’nda seyretmemekle birlikte, Patagonya ya da Şili kanallarında ve daha güneyde, Güney Amerika’yla Antarktika arasındaki zorlu sularda yelken açmış Türk denizciler de var. Biraz konu dışına çıkmayı göze alarak onlardan da kısaca sözetmek gerekir. Çünkü gerçekleştirdikleri seyirler hayranlık vericidir. Onlardan biri Ekrem İnözü’dür. İnözü, Türk bayraklı (bunu belirtme ihtiyacının duyulmasının nedenleri sanırım kolayca anlaşılır) Anouk adlı yelkenlisiyle Patagonya’nın güneyinde Drake Geçidi ve Beagle Kanalı’da yolalmış, Puerto Williams’tan Horn Burnu’na gidip gelmiş ve Beagle Kanalı’nın kuzeybatı kolunun çevresindeki buzul dillerini dolaşmıştır. [11]Ekrem İnözü, Dünya Varmış II, Naviga, İstanbul 2018. 384 s. “Coffee table book” görünümünde ve içeriği ilginç bu kitapta, gerek yazar gerekse mürettebattan başkaları tarafından … Tümünü Gör
Aynı coğrafyada, o arada Beagle Kanalı’nda Türk bayraklı bir gemiyle, Uzaklar II ile seyre çıkmış diğer iki denizci, Osman Atasoy ve Sibel Karasu’dur. Rio de la Plata’dan çıktıktan sonra, güneye yönelir, Valdes Yarımadası’nı geçip Isla de los Estados’a varırlar. Oradan Ushuaia’ya geçer, ardından Puerto Williams’a giderler. 9 Mart 2011 günü Horn Burnu’nu dönerler. Başta hedefleri Güney Amerika’nın batısından kuzeye çıkıp Panama Kanalı yoluyla yurda dönmek iken, fikir değiştirip Antarktika’ya gitme kararı alırlar.
14 metrelik tekneleri ‘Uzaklar II’ ile 2012 yılının Ocak ayının başında Ateş Toprağı’nın güney ucundaki Puerto Williams’tan yola çıkan Atasoy ve Karasu, Horn Burnu’nu bir kez daha bordalayıp 500 mil uzaktaki Antarktika Yarımadası’na doğru yola çıkarlar. Şubat ayının ilk haftasında yarımadanın kuzeybatısında Güney Shetland Adaları’na varır, sonra yarımadanın batı kıyılarındaki Deception (62°58’37″G-60°39’00″B), Enterprise (64°32’G- 62°00’B) ve Cuver (64°41’G-62°38′ B) adalarında farklı tarihlerde demir atarlar. Antarktika anakarasında bir Şili üssünü ziyaret ederler. Antarktika’da ıssız limanlarda demirleyerek altı hafta geçiren Uzaklar II, 2012 Mart ayında Ushuaia’ya döner ve sonra Malvinas Adaları’na uğrayarak kuzey yarıküreye yönelir. [12]Osman Atasoy ve Sibel Karasu’nun Uzaklar II adlı yelkenliyle yaptıkları bu sefere ilişkin bilgiler, http://osmanatasoy.org/seyir-defteri/ sitesinden alınmıştır. Erişim tarihi 10-11 … Tümünü Gör Böylece (bildiğim kadarıyla) ilk kez Türk bayraklı bir gemi 65° G enlemine bu kadar yaklaşmış olur.
Sözünü ettiğimiz bütün bu denizcilerin keşif ve açınsama yolculuklarının anlatıları mevcuttur. Dolayısıyla Macellan Boğazı’na ya da o yöreye bir yolculuk pekâlâ kitaplığınızdan çıkmadan da gerçekleştirilebilir. Ama bunun işte iki durak sonrası şilep yolculuğudur.
Puerto Madryn’den Ateş Toprağı’na
4 Nisan Cumartesi. Güneysel sonbaharın ortalarında pırıl pırıl bir gün; güneşli, rüzgâr hafif, deniz sakin. Mutluluk veren bir hava… Denizin iyice çekildiği alanda çıplak ayakla yürüyen bir kadın ve ıslak kumlar üzerinde gölgesi… Ötede körfezin güney kıyısında fazla yüksek sayılmayacak kumtaşı yarlar; gerideki ovada sararmış, kuru, kaba, bodur bitki örtüsü… Daha beride dün ziyaret ettiğim EcoCentro.
Saat 10.00 gibi köprüye çıktım. Kalkış hazırlıklar başlamıştı. Puerto Madryn’den (42°44’G-65°01’B) ayrılmak üzereyiz. Basınç yükseliyor: 1015 hPa. Bir süre sonra iri yarı ve şişman bir liman kılavuzu, hayli olgun yaşta, oflaya puflaya kaptan köşkünün kapısını iterek içeri girdi. O sırada harita masasının başında kaptanla birlikteydik. Ben kapıya daha yakındım. Kılavuz elini uzattı:
-Kaptan?
-Hayır, ben yolcuyum.
Bir adım geriye çekildim, üniformasız kaptanı göstererek
-Kaptan bu beyefendidir.
Kılavuz, “Ha öyle mi?” anlamına gelen bir ses çıkararak süvariye yöneldi. Birşeyler konuştular ardından birlikte geminin köprü sancak kanadına –gemiciler buna kırlangıç demeği yeğler– çıktılar.
Kılavuz manevrayı köprü kanadından yönetiyor. Gemi önce kıçını rıhtımdan açtı; ağır yol tornistanla rıhtımdan uzaklaşmaya başladı. İskele alabanda ve onu izleyen ağır yol ileri komutu üzerine gemi dönmeye başladı, 105° rotasını tuttu. Kılavuz merdiveni indirildi. 10:25’te kılavuz gemiden ayrıldı.
Saat10.30 da, Liberya bayraklı, Süvari Barruel’in yönetiminde on sekiz kişilik mürettebatının tamamı Filipinli, sadece iki yaşındaki kutuyük gemisi M/V Maruba Africa, Golfo Nuevo’nun sekiz mil kadar açıklığa sahip ağzına doğru önce yarım yol sonra tam yolla hızını 17 knot’a getirmiş, Puerto Madryn’den uzaklaşıyordu.


Puerto Madryn, tam bir gün geçirip ilginç nesi varsa gördüğüm bu güzel küçük kent geride kalıyor. Hafızamda giderek silikleşecek görüntüler, o arada denizin çekilmesiyle iyice genişleyen kumsalı; müzesinde gördüğüm, Denizler Altında 20.000 Fersah için ressam De Neuville’in çizdiğine benzer, tahnit edilmiş gerçekten dev ahtapot; kentin güneydoğu ucunda, XVI. yüzyıldan başlayarak önce İspanyollar, daha yakın dönemlerde de Arjantinliler tarafından soykırıma uğratılmış Tehuelçe yerlileri için dikilmiş anıt… Çantamdaysa belki biraz daha kalıcı birkaç fotoğraf ile güneş siperliğinin üzerinde ve alnında bir balina kuyruğu resmedilmiş ve Puerto Madryn yazılı lacivert bir kep…
Maruba Africa, Golfo Nuevo’dan çıkıp Güney Atlantik sularına, ya da Arjantinlilerin adlandırmasıyla Arjantin Denizi’ne kavuşunca rotasını 189°’ye çevirdi.
Saatte 17,5 knot kadar bir süratle güney-kerte-batı yönünde ilerlemekteyiz. Maruba Africa bu rotada tam 294 dm yolalacak. Yarın sabah erken saatlere kadar bu rota değişmeyecek. Sonra bir kerte kadar daha batıya çevirecek pruvasını ve 199° rotasını tutacak.
1520 yılının Şubat ayında Macellan’ın komutasında beş gemiden oluşan filo, Puerto Madryn’in yeraldığı Golfo Nuevo’nun kuzeyini kapatan Waldés Yarımadası’nın dolaylarında bir süre oyalanmış, ardından Doğu Hintelleri’ne açılacak boğazı bulma umuduyla güneye doğru ilerlemeyi sürdürmüştü. Mürettebatın gönülgücü henüz yüksekti. Kıyıyı hayli yakından takip ederek güneye doğru her an boğazın doğu girişine ulaşmanın heyecanlı bekleyişi içinde ilerlemişlerdi. Maruba Africa ise boğazın nerede olduğunu bilmenin rahatlığıyla, kıyının hayli açığından otomatik dümende yolalıyor.
Akşama doğru rüzgâr sertleşmeye, denizde köpüklenmeler görülmeye başladı, gökyüzünde bulutların hareketi hızlandı. Ertesi günün hava tahminini içeren, faksla alınmış haritada rüzgâr yönlerini gösteren ok çubuklarının kuyruğundaki kanatçıkların sayısı artmıştı.


5 Nisan Pazar. Dün gece saatleri bir saat geri aldık. Aslında henüz Arjantin sularında ve onun saatindeyiz, UTC-4; ama bu gece Şilili kılavuzlarla haberleşileceği için şimdiden Şili saatine geçtik.
Sabah gün doğmadan uyanıp, bir kez daha denizde gün doğuşunu izlemek istedim. Hava bulutluydu. Güneşin ufukta doğuşunu göremeden hava giderek aydınlandı. O sırada 04-08 nöbetindeki 2. zabit köprüdeydi. Sen gün doğumunu gözlemek istiyorsan Ekvator şeridinde yolculuk etmelisin dedi. Gene de biraz birşeyler gözleyip yazdım not defterime.
Dünkü güneşli havadan eser yok. Bu da çok doğal şu anda elli derece güney enlemine yaklaşıyoruz. Hava tamamen kapandı. Karanlık bir gökyüzü, her an yağış olabilir. 13-15 knot dolayında bir rüzgâr var; 4 kuvvetinde demektir: mutedil rüzgâr. Deniz yüzeyi hayli köpüklü, ama köpükler çok sık ve uzun değil.
Her iki kelimesinden biri “sir” olan kamarot Arnie’ye günaydın deyip kahvaltıya oturdum. Bu Arnie genç biri, Güneydoğu Asyalıların yaşlarını pek anlayamıyorum. Olduklarından genç gösteriyorlar. Gerek zabitanla gerek benimle konuşurken ,iki kelimesinden biri “sir” oluyor ya da her cümlesi mutlaka “sir” ile bitiyor. Bu sözcük üstelik sert bir vurguyla telaffuz ediliyor. Fransız televizyon kanallarından birinde yayımlanan Thalassa programında, denizlerde muhtemelen bütün dünya uluslarından daha fazla denizcisi bulunan Filipinler’in denizcilik okullarına ilişkin bir film seyrettiydim, Orada çocuklara, denizcilik dışında örneğin başlarını tabağa eğmeden nasıl çorba içecekleri gibi şeyler de öğretiliyordu. O çocuklar da filmde hep Arnie gibi konuşuyorlardı.
-Good morning sir!
-Good morning Arnie.
Tabağımı önüme koyarken:
-Excuse me sir!
-…
-Coffee sir?
-….
-Cream sir?
….
-Juice sir?
-…
-Yes sir!
-Do you need anything else sir?
-What else I may have?
-Sausage sir. Scrambled egg sir. Fruit sir.
-An apple please.
-Sure sir. Immediately sir.
….
-May I get your dish sir?
-Thank you Arnie.
-Thank you sir. You’re welcome sir. [13]Günaydın efendim. Günaydın Arnie. İzninizle efendim. Kahve efendim? Krema efendim? Meyve suyu efendim? Tabii efendim. Başka bir şey ister miydiniz efendim? Başka ne isteyebilirim Arnie? Sosis … Tümünü Gör
Sadece yemekhanede değil, ne zaman Arnie ile bir şey konuşacak olsam hep bu türden bir diyalog ortaya çıkıyor. Yirmi saniyede on beş kez “sir” hitabı doğrusu biraz yorucu oluyor. Fakat işini iyi yapmaya çalışan ve iyi huylu izlenimi veren bir genç. Sonraki günlerde bana usta gemici olma hayalinden sözettiydi. Nitekim Maruba Africa Pasifik’e çıktıktan sonra, birinci zabitin otomatik dümende seyir yerine ona dümen tutma alıştırmaları yaptırdığını gördüm.
Hava raporları öğleden sonrası için fırtına öngörüyor. Tam bizim bulunduğumuz enlemlerde, demek ki uluyan ellilere yaklaşıldığında, fırtınaya yakın rüzgârdan fırtınaya, (27-33 knot’tan 40 knot’a doğru) şiddetlenecek rüzgâr bekleniyor. Nitekim öğleden sonra fırtına başladı. Gerçek anlamda bir fırtınaydı.
O sırada San Julian Koyu (Bahia San Julian) açıklarında, 49°30’G enlemi dolayında seyrediyorduk. Bu koy Macellan Boğazı tarihinde adı sıkça geçen önemli mevkilerden biridir. Macellan’ın dünya çevresinde yolculuğu sırasında, 1520 yılında, Nisan-Ağustos ayları arasında beş ay kadar kalarak güneysel kışı geçirdiği bu çok korunaklı koyda filosunun diğer gemilerine komuta eden kaptanlardan bazıları ona başkaldırmış, Macellan’ın akıllıca aldığı önlemler ve kararlar sonucu, olay kanlı bir biçimde seferin Genel Komutan’ının üstünlüğüyle sonuçlanmıştı. Gene bu koyda demirliyken, Güney Amerika kıtasının yerlileriyle karşılaşmış ve onları dev gibi görerek, Patagonlar [14]Patagonlar adlandırmasının kökeni pek kesin değildir. Şimdilik en son kuram, Patagon adının, 1512 yılında İspanya’da yayımlanan bir şövalye romanının kahramanlarından birinin, … Tümünü Gör adını vermiş, böylece 18. yüzyıla kadar sürecek bir mitosun oluşumuna ve kıtanın bu bölümüne Patagonya denmesine yolaçmışlardı. Denizde isyanlar tarihinde önemli bir yer tutan ama ayrıntılarını ancak harita üzerinde görebildiğim bu koyda, o olaydan yarım yüzyıl sonra, 1578’de, bu kez İngiliz denizci, kâşif ve deniz akıncısı [privateer] Francis Drake, dünya çevresindeki yolculuğu sırasında (1577-1580) uğramış ve orada kendi yardımcısı Thomas Doughty’yi yargılamış ve idam etmişti. Rüzgârlardan yana korunaklı ama insani şiddet yönünden çok çalkantılı bir koy. Hiçbir şey göremeyeceğimi bildiğim halde gene de geminin güçlü dürbünüyle sancak tarafında ufku bir süre taradım. Sadece fırtına kuşları gördüm.
Birinci zabitle birlikte denizin görünümüne bakarak rüzgârın 8-9 kuvvetinde (45-50 Knot) dolaylarında olduğunu tahmin ediyoruz. Demek ki fırtına ile şiddetli fırtına arası bir hava. Bu yöre için beklenen ve belki de iyi sayılabilecek bir rüzgâr; çünkü sonuçta Kükreyen Kırklar’ı geçtik, Uluyan Elliler’deyiz. Geminin denizci bir gemi olduğu böyle havalarda anlaşılıyor. Bu havada, bu denizde gayet iyi davranıyor. Daha çok iskele yönünde hafif bir yalpa ama buna karşılık hayli yüksek bir baş-kıç vurma. Başını vurduğunda denizin, en ön sıradaki yük kutularının üzerine çullanmasına neden olacak ölçüde bir hareket bu. Güven içinde ilerliyor. Bunun keyfini çıkarmak gerek, bardağa doldurduğum buzların üzerine yeterli miktarda Jameson’u döküp, güverteye çıkıyorum, iskelede rüzgârdan korunaklı bir noktaya sığınıyorum. Üstümdeki güvertenin (köprünün iskele kırlangıcı) yalpada ufka kadar inmesini bekliyorum. O kadar inmiyor.
İlerleyen saatlerde rüzgâr biraz azaldı. Hattâ bulutlar dağıldı kısmen, hava açtı. Sonra yeniden önce uzun süre şiddetli yağmur, ardından gene şiddetli rüzgâr. Herhalde en az fırtınaya yakın rüzgâr var; bir de belki akıntıyla birleştiğinden akşama doğru gemiyi hiç olmadığı kadar sarsmaya başladı. Hava çok sık değişiyor bu sularda. Denizin durumu 199° rotasında seyreden gemiyi yavaşlatıyor. Yolu hayli düştü.
Macellan Boğazı’na yaklaşıyoruz. Yerlem 50°29’G-66°38’B. Artık önümüzde, Boğaz girişine, 150 deniz mili kadar bir mesafe var. Yaklaşık on saatlik bir yol. Güneye doğru indikçe bulutlar daha da alçaldı. Şimdi şiddetli bir yağmur var. Geminin hemen çevresinde beyaz köpükler görünmekle birlikte, bir iki gomina ötesi ışık geçirmez kurşuni bir sonsuzluk görünümünde.
Akşamüstü bir ara yağmur durdu, görüş mesafesi çok uzadı, denizin rengi sanki maviye döner gibi oldu ve iki büyük deniz kuşu, –albatros mu yoksa fırtına kuşu mu?– sancak kıç omuzluk yönünde hızla dalışlar, güçlü yükselişler ve dönüşlerle dolu coşkun bir uçuş gösterisine giriştiler. Bu gösteri sırasında neredeyse hiç güç harcamıyor gibiydiler. Sadece şiddetli rüzgârı ustaca kullanmaktaydılar. Dakikalarca süren bu etkileyici gösteriyi yolcudan başka seyreden kimse olmadı.
Saat 21:00’de konum: 52°24’G-67°42’B. Rüzgâr güneybatıdan 20 kt. Cabo Virgenes enlemindeyiz. Ama fenerin ışığı görünmüyor. Boğazın girişinde, Cabo Virgenes’in hemen altında büyük sığlıklar var. O nedenle gemi fenerin hayli açığından geçip, hayli güneyine indikten sonra sancağa dönecek. İki saat içinde Boğaz’a gireceğiz. Saat 24’te muhtemelen kılavuz alma noktasına ulaşırız. Ne yazık boğazın doğu girişini gündüz gözüyle görme talihini şimdiden kaçırdım. Nöbetçi zabitten kılavuz almak için gemi yavaşladığında beni uyandırmasını rica ederek kamarama çekildim.
Macellan Boğazı’nda
6 Nisan Pazartesi. Üçüncü zabit ricamı herhalde unuttu. Kendiliğimden uyanıp köşke çıktığımda saat 03:00’e yaklaşıyordu. GPS’den saptadığım 52°33’G-69°39’B yerlemini haritaya taşıdığımda Macellan Boğazı’nın Birinci Boğum’undan (Primera Angustura) çıkmak üzere olduğumuzu anladım. Possession’u falan çoktan geçmişiz.
Hem kaptan, hem birinci zabit bir de Şilili kılavuz köprüdeler. Geminin sudaki hızı 13 kt. İki boğumun arası otuz beş mil kadar. Üç saatlik yol. Demek ki ancak İkinci Boğum’dan sonra gün ışığı altında görebileceğim Boğaz’ı.
Her iki kıyıda tek tük ışık kümeleri görünüyor. 242° rotasında ilerliyoruz. Yüzyıllar önce bu yörede seyrederken kıyıda yerlilerin yaktıkları ateşler nedeniyle buraya Ateş Toprağı adını veren İspanyol denizcilerin gördükleri manzarayı anımsatıyor. Işık kümelerinden kuzeyde büyük olanının, Puerto Sara’daki petrol terminallerinden biri olduğunu harita yardımıyla saptıyorum.
Gün doğmasına daha biraz var. Birazdan Punta Arenas’ın önünden geçeceğiz ama boğazın girişini göremediğim gibi muhtemelen onu da gün ışığında göremeyeceğim. Ayrıca gemi iyice hızlandı, şu anda 16 kt hızla seyrediyor. Pruvasını bir kerte kadar kuzeye döndürdü, 252° rotasında ilerliyoruz. Gün doğsun da çevreyi göreyim diye sabırsızlanıyorum. Buradan bir daha geçme talihini bulamam. Şu gemi de 17 kt hızında bir motorlu gemi olmak yerine, 1933 yılında Faik Sabri Bey’i (Duran) İngiltere’ye götüren S/S Telamon gibi 8-10 kt süratle giden bir buharlı olsaydı ne iyiydi.
Saat 04’e doğru yemekhaneye inip bir erken kahvaltı yapmak, çay içmek istedim. Yemekhaneye girerken karşılaştığım ve elinde bir tepsi börekle muhtemelen kaptan köşküne çıkmakta olan bir gemici, doğum günümü kutladı. Sabahın dördünde, henüz benim aklıma gelmemiş doğum günümü böylece anımsadım. Ama bu gemici bunu nereden bilebilirdi?
Çayı hızla içip köprüye çıktım. Bir noktadan sonra kılavuz, otomatik pilota geçilebileceğini söyledi. 2. Boğum’a yaklaşıncaya kadar otomatik pilotla gideceğiz. İşsiz kalan dümenci, bunun üzerine köprüdekilere sordu: “Kahve iste misiniz?” Ardından kahveleri dağıttı.
Macellan Boğazı’nda şu anda rüzgâr pek hafif. Gökyüzü açık; dolayısıyla büyüleyici bir görünüm sunuyor. Sayısız yıldızın rastgele dağılımın yarattığı ışık nakışı ve bunların yer yer yoğunlaşmasıyla oluşan aydınlık lekelerin görkemli görünümü insanın doğa karşısında, heyecanla, hayranlıkla coşkuyla birlikte, bir boyun eğme ve alçakgönüllülük duygusu içinde kendinden geçmesine neden oluyor.
İkinci Boğum’un (Segundo Angustura) hemen çıkışında Oazy Koyu (Ensanado Oazy) var. Bougainville burasını da açınsamış olmalı. Gece karanlığında ilerleyen gemide, boğazda seyri ancak elektronik harita üzerinden izleyebiliyorum. 2. Boğum’un güneyi, Ateş Toprağı’nın bir yarımadası: Peninsula Mazia. Yer adları burada da çoğunlukla Hıristiyan dini kaynaklı, aziz ve azize adları. Punto San İsidro, Cabo San Simon, Cabo San Vicente…
Yusyuvarlak ve çok büyük görünen (ufka hayli yaklaşmış) köy yumurtası sarılığındaki Ay, biraz önce battı. Daha öncesinde çizgi çizgi bulutlar onu yatay dilimlere ayırıyordu. Neredeyse tiyatro dekoru gibi çok dramatik bir görünümdü.
Saat 06’da Punta Arenas’ın açıklarından geçtik. Bir ışık çizgisinden ibaretti. Gün hâlâ doğmadı!
Saat 07’de konum: 53°19’G-70°40’B. Rota 199°. Maruba Afrika Paso Nuevo’dan güney-kerte-batı yönünde, sabahın ilk ışıklarına doğru ilerliyor. İskelede Tierra del Fuego, sancakta Brunswick Yarımadası.
Gün doğuyor, sancak tarafında kıyıların ardında Brunswick Yarımadası’nın çok yüksek olmamakla birlikte karlı dorukları (Monte Tres Picos ve Monte Cross) belirginlik kazanıyor. Bunlar kardan çok, önceki yıllardan kalma buzkar olmalı çünkü bu coğrafya güneysel yazı geride bırakmış, neredeyse kışa yaklaşıyor. Boğaz’ın kıyıları artık ormanlarla örtülü. Dawson Adası’nı iskeleden bordalamak üzereyiz.
Dawson Adası ile Brunswick Yarımadası arasında, Froward Burnu’na doğru ilerlemekteyiz. Froward Burnu, Brunswick Yarımadası’nın ve dolayısıyla Güney Amerika anakarasının en güney ucu. (53°54’G-71°18’B.) Boğazın bu bölümüne Paso Hambre (Açlık Geçidi) adı verilmiş Açlık Geçidi adı, anakara kıyısındaki Puerto del Hambre’den (Açlık Limanı) geliyor (yaklaşık 53°37’G-70°57’B).
Brunswick yarımadasının doğu kıyılarında, Magellan Boğazı’da ilk İspanyol yerleşiminin kurulduğu ve sonradan Açlık Limanı adını alan yerleşimin yerini harita üzerinde tespit ettikten sonra bu kez geminin güçlü dürbünüyle görmeye çalışıyorum. Yaklaşık iki deniz mili kadar açığından geçiyoruz. 17. yüzyıl ve sonrasında buradan geçen denizcilerin mutlaka uğradıkları bu liman birçok kâşifin günlüklerinde anlatılır.
Macellan Boğazı tarihindeki en acı olaylardan birine sahne olan bu koy ormanlarla çevrili. Macellan’ın keşfinden sonra, iki okyanus arasındaki bu stratejik boğazı, özellikle İngiliz gemilerinin müdahalelerinden koruma amacıyla, İspanyollar orada üsler –kaleler– kurmaya girişir. Bu çerçevede İspanyol kâşif, matematikçi, astronom ve tarihçi Pedro Sarmiento de Gamboa (1532-1592) 1584 yılında, dört gemiyle İspanya’dan getirdiği 300 kadar insanı, Kral Don Felipe Kenti (Ciudad del Rey Don Felipe) adını verdiği merkeze yerleştirir. Yerleşimciler arasında kadınlar ve çocuklar ile askerler ve din adamları da vardır. Köy kurulurken Gamboa oradan ayrılır ve İspanya’ya döner. Fakat bu yöre ilk bakışta tatlı su kaynağı ve ormanlar yönünden, ayrıca korunaklı limanıyla elverişli görünse de çok zor iklim koşullarına sahiptir. Bu nedenle gıda üretiminde başarı sağlanamaz. Öte yandan civardaki yerlilerin tacizine uğrarlar. Yerleşimcilerin bir bölümü ilk güneysel kışı bile geçiremez. Üç yıl sonra 1587’de, İngiliz denizci Thomas Cavendish dünya çevresinde yolculuğu sırasında Kral Felipe kentine uğradığında orada 300 küsur kişiden sadece 17’sinin hayatta kaldığını, diğerlerinin açlıktan ve soğuktan öldüğünü görür ve oraya Açlık Limanı adını verir.
Burada meydana gelen bir başka olay, İngiliz hidrografya gemisi HMS Beagle’in komutanı Pringle Stokes’un, bu sularda geçirdiği uzun araştırma yıllarından sonra, 1828 Ağustos ayında, demek ki güneysel kışın tam ortasında, görevinin uzatıldığını öğrendiğinde geçirdiği bunalım sonucunda intihar etmiş olmasıdır. Charles Darwin de 1834 yılında aynı gemiyle fakat Robert FitzRoy komutasında buraya uğramıştı. Günlüğünde ve The Voyage of the Beagle’de hem bu olaydan hem de bir balina gemisinden kaçan iki denizciyi perişan halde bulduklarından sözeder.
Açlık Limanı boylamını geçtikten biraz sonra, aklanları belli bir yüksekliğe kadar ormanlarla kaplı Tarn Dağı görüş alanımıza girdi. Ne var ki, gün doğmazdan önce ışıldayan yıldızları pırıl pırıl görebildiğimiz gökyüzü şimdi bulutlarla kaplı, gün ışığı manzaranın renklerini doyuracak kadar nüfuz edemiyor. Geminin iki yanında ve pruvasında koyu renkte yükselti siluetlerinden başka bir şey sezmek çok güç, ancak en yakındaki karadaki yeşil örtüyü ve orman dokusunu ayırabiliyorsunuz. Harita üzerinde 70°B boylamında birbirini izleyen üç koyun adlarını büyük bir heyecanla okudum: Bouchage, Bournand ve Bougainville koyları. (Sırasıyla 53°48’G-71°03”B; 53°49’G-71°03’B; 53°49’G-71°04’B.) Bougainville’in, La Boudeuse fırkateyni ve L’Étoile refakat gemisiyle yaptığı yolculuk sırasında, maiyetindeki iki soylu denizcinin adını verdiği bu koyların günümüzde de bu adla anılmasına sevindim. Sadece bunlar değil, ayrıca gemisinde gönüllü olarak bulunan Nassau Prensi’nin adını verdiği ada da bu haritalarda o adla anılıyordu. Dahası gemisindeki astronom Vernon’un gözlem yaptığı adacığa verdiği Rasathane Adası ismi de haritada okunabiliyor. Buna karşılık, biraz daha kuzeyde Teğmen Duclos’nun adını verdiği koyu bulamadım.
Bu Admiralty haritası bana coğrafyacıların ya da coğrafi yeradları konusunda yetkili kurulların vefakârlıklarının kanıtı gibi geldi. (4267 sayılı Admiralty haritası). Bu üç küçük koydan sonra Bougainville’in önceki yolculuğunda uğradığı Fransız Limanı’nın (Bahia Francesa), günümüzde daha çok kullanılan İspanyolca ve Hristiyan azizi adıyla Bahia San Nicolas’ın önünden geçtik. Maruba Africa’nın beşte birinden daha küçük iki yelkenli gemiyi, La Boudeuse ve L’Étoile’in siluetlerini bu manzaranın içinde zihnimde canlandırmayı denedim. Dalıp gitmişim. Filipinli süvari Barruel’in uyarısı üzerine, kıyıyı izlemeyi bırakıp pruva yönüne bakınca Froward Burnu’nu işaretleyen fenerin çakışını farkettim.
Saat 9:00’da yerlem 53°51’G–71°02’B. Rota 242°. Güney Amerika anakarasının en güney ucuna gelmek üzereyiz. Boğaz bu noktadan sonra kuzeybatıya yöneliyor ve Paso Froward, (Froward Geçidi) adını alıyor. Saat 9.15’te 53°55’G–71°12’B yerleminde Maruba Africa rotasını 270°’ye getiriyor. Bir süre batı yönünde ilerleyip sonra BKB’ya dönecek. Bougainville, Froward Burnu’nun denizciler için Macellan Boğazı’nın en korkulan yelerinden biri olduğunu yazar. “Ters ve azgın rüzgârın o burnu dönmeyi engellediği ve Açlık Limanı’na kadar geri dönmeye zorladığı çok olur” der. Nitekim şu anda hayli rüzgâr var ve deniz çok çalkantılı. Ama motorlu bir geminin köprüsünde olunca sizi sadece görüntünün görkemi etkiliyor. 800 metreyi aşan dorukları karla ve buzkarla kaplı Victoria Dağı’nın aşağı aklanlarıysa ormanlarla örtülü. Froward Burnu, bir vadiyle ayrıldığı Victoria Dağı’nın güneyinde ve onun hemen hemen yarı yüksekliğinde. O tepenin doruğunda büyük ve beyaz bir haç görünüyor: Cruz de los Mares. (Denizler Haçı) 1987 yılında Papa’nın Şili’yi ziyareti anısına dikilmiş. Beyaz olduğundan kurşuni bulutların oluşturduğu fonda kolay farkediliyor. Fakat fotoğrafta ancak bir nokta gibi görünecek.
Saat 11.05. İngiliz Geçidi’nde seyir sürüyor. Karşı yönden gelen büyükçe bir tankerle karşılaşıyoruz: M/T Torres Park 53°43’G–72°03’B. Gemi trafiğinin çok yoğun olmadığı bu boğazda, bugün, gün doğduktan sonra rastladığımız ilk gemi. Smyth Kanalı’na girinceye kadar, sadece dört beş gemiyle karşılaşacağız. Bu sular gemi trafiği yönünden genel olarak hayli tenha. Nedeni Patagonya’da yaşayan nüfusun, dolayısıyla yerleşim yerlerinin azlığı. Öte yandan Güney Amerika’nın batı kıyılarına sefer yapan gemiler, eğer Avrupa’dan ya da Kuzey Amerika’nın doğusundan geliyorlarsa, Panama kanalını kullanıyorlar. Kıtanın doğu ve batı kıyılarını Macellan Boğazı yoluyla birbirine bağlayan gemi seferleri pek az. Maruba Africa’nın bu rotası da bu istisnalardan biri.
Rota 306°. Hız 18 kt. Rüzgâr tam baştan esiyor. Bu rüzgârda bir büyük yelkenliyle seyrediyor olsaydık, orsa seyri ve volta için çok zorlanırdık. Hayli dar bu kanalda, rüzgâra karşı büyük yelkenlilerle seyreden denizcilerin neler çekmiş olduğunu düşünmek insanı ürpertiyor.
Boğazda hava çok sık değişiyor. Bu coğrafyanın şaşırtıcı hızdaki hava değişimini, 19. yüzyılın sonlarında değişik tarzda bir evrensel coğrafya külliyatı yayımlayan Elysée Reclus şöyle betimlemişti.
“Daha güneyde, Ateş Toprağı’nda, koylar, körfezler ve dar boğazların iç içe geçtiği yörede, rüzgârlar çok daha düzensizdir. (…) Bu güneysel enlemlerde güzel hava hep kısa sürer, hattâ gökyüzünün berraklığı bile bir fırtınanın habercisidir.”[15] Elysée Reclus, La géographie universelle, Vol XIX, s. 653. Paris 1894.
Boğazda her an değişen ışık ve hava koşulları insanın ruh halini de etkiliyor. Bunu bu sularda, HMS Beagle ile seyretmiş Charles Darwin’in, incelikli bir içebakış sonucunda naklettiği duyumsamalar çok iyi açıklar.
“İklim yaşamın tadını ne kadar etkiliyor! Yüksekleri bulutlarla kaplı kara dağları gördüğümüzde duyumsadıklarımızla, güzel bir günün açık mavi bulutları arasından görünen bir başka sıradağların duyumsattıkları birbirinden ne kadar farklı. Bunlardan biri, bir süre için yüce bir görünüm olabilir, ötekiyse bütünüyle neşe ve mutluluktur.” [16]Charles Darwin’s Beagle diary. Keynes, R. D. ed., Cambridge University Press. 2001, s. 249.
Fakat bu boğazda ışık ve hava koşulları sadece sık sık değişmekle kalmıyor. Şaşırtıcı atmosfer olayları gökyüzünün, küçük ya da büyük bir bölümünü bulutlarla kaplayıp, kalan bölümünden güneş ışınlarının suya ve toprağa yayılmasına izin vererek görüş alanınızın içine aynı anda iki farklı iklimi, iki ayrı manzarayı sığdırabiliyor. Bir bölümünü uzaktan görülen şiddetli yağmur perdeleriyle bulanıklaştırıp, öbür yanını parıltılı güneşle aydınlatıp renklerini doyurarak sahneye koyduğu oyun muhteşem.
Saat 12:30 III. Carlos Adası’nı iskeleden bordalayıp dar bir boğaza giriyoruz: Paso Tortuoso (Dolambaçlı –Kıvrımlı- Geçit) Nefes kesici bir manzara, zaman zaman güneş açıyor, o arada birkaç fotoğraf çekmeye çalışıyorum. Ve daha çok, üçüncü boyutun daha belirginleşmeye başlaması dolayısıyla dürbünle kıyıları tarıyorum. Boğaz geçişi sırasında köprü üstü hep çok kalabalık oluyor. Güverte zabitanından en az ikisi, bir dümenci ve iki kılavuz, arada bir kamarot gelip gidiyor.


Hızla yemekhaneye inip hızla yiyip tekrar köprüye çıktığımda Peninsula Cordova’nın batısından Paso Largo adını taşıyan ama genişliği en fazla dört mil kadar olan geçitten kuzeye doğru 306° rotasında gidiyordu gemi.
Öğleden sonranın başında Santa İnes Adası üzerindeki görkemli buzul görüş alanımıza girdi. (53°31’G-73°B) Boğazı geçerken her an tetikte olmak gerek, ya ışığı kaçırmamak için ya da manzarayı, daha doğrusu ikisini birlikte yakalamak için. Rota 305°, hız 18 kt. Paso Largo’da seyir sürüyor, sancakta Peninsula Cordova, iskelede Santa Ines ve daha sonra Desolación adaları.
Şili donanmasının bir askeri tedarik gemisiyle karşılaştık. Bir gemici Maruba Africa’nın Liberya bayrağını pruva direğine iki kez çekti ve indirdi. Askeri gemi de Şili bayrağını indirip tekrar yükselterek karşılık verdi.
Patagonya Kanalları’nda
Saat 15:30, Konum 52°57’G-73°48’B. Rota 301°. Paso del Mar’dan sonra doğruca Pasifik Okyanusuna çıkmak için izlenecek rota zorluklar içermiyor. Bazı küçük düzeltmelerle bu rotada devam etseydik, Bougainville’in çıktığı noktadan, Cabo Pilar’dan Pasifik’ ulaşabilirdik. Ama Maruba Africa, o yolu izlemeyip Smyth Kanalı’ndan kuzeye yükselerek Pasifiğe daha kuzeyden açılacak.
Macellan Boğazı’ndan Smith Kanalı’na dönmekteyiz. Kılavuz kısa aralıklarla talimatlarını veriyor. Sanıyorum ki, rotadaki değişikliklerin sıklığı, dolayısıyla kılavuz talimatlarının sıklığı nedeniyle, köprüde ne süvari ne de nöbetçi zabit kılavuzun “talimatını” emre dönüştürmek zahmetine katlanmıyor. Dümenci kılavuzun talimatını tekrar edip doğrudan uyguluyor ve istenen rotayı tuttuğunda bildiriyor.
Kısa sürede rota 0° yönüne, tam kuzeye çevrildi. Ardından, Smyth Kanalı’nın biçimine uyarak kuzey kerte doğuya döndü. Şimdi rota 011°. Sonra 018°.
Cabo Pilar’dan Pasifik’e çıkmak yerine neden bu yolu tercih ettiğini kılavuza sordum. Kaptanla müştereken karar verdik dedi ve davam etti:
-“Pasifik’te, Macellan Boğazı’nın batı girişi önünde, şu anda çok rüzgâr yok. Üstelik bu yol, Pasifik’ten doğrudan kuzeye çıkmaya kıyasla yolu yarım gün kadar uzatıyor. Ama biz buradan gideceğiz. Çünkü hava çok sık değişir.” Ardından gülümseyerek ekledi: “Üstelik sevinmelisiniz; siz de heyecanlı bir seyir izlemiş olacaksınız.”
Doğrusu bu açıklama pek doyurucu gelmedi. Ama üstelemedim. Heyecanlı seyir sözcükleri beni büyüledi. Harita masasının arkasında, kılavuz kitaplarının ve uluslararası seyir mevzuat derlemelerinin bulunduğu raftan bu sulara ilişkin kılavuz kitabını aradım. “Patagonya Kanalları” sayfasını açtım. Bu seyir sırasında kitap okuyarak göreceklerimi feda edemezdim. Gece okurum diyerek sayfanın fotoğrafını çekip kitabı yerine koydum. Admiralty’nin kılavuzu Patagonya Kanalları’nı şöyle betimliyor:
“Şili Patagonyası’nın ana karasıyla takımadalar arasındaki Patagonya Kanalları, Macellan Boğazı’nın kuzey yanında Smyth Kanalı’nın güney ucundan (52°46’G-73°51’B), Peñas Körfezi’nin güney kıyısına (47°15’G-75°05’ B) kadar uzanır. Başlıca kanallar, Smyth Kanalı’nın güney ucundan Tarn Körfezi’nin kuzey ucuna kadar (47°35’G-74°55’B) suları sakin bir deniz yolu oluşturur. Bu yol 359 deniz mili uzunluğundadır ve her mevsimde 50.000 grostona kadar gemilerin seyrine uygundur. Macellan Boğazı’nın 150 dm kuzeyindeki Trinidad Kanalı, Pasifik Okyanusu’na elverişli bir çıkış sağlar. […] Smyth Kanalı’nın güney girişinden Trinidad Kanalı’nın batı ucundaki Trinidad Körfezi’ne (49°58’ G-75°20’B) kadar mesafe 219 deniz milidir.
Kanalların kıyıları yüksek ve sarptır, birbirine benzer nitelikte sayısız zirveler ve burunlar vardır. Böylece başka yerlerde ender görülen kasvetli bir ihtişam sergiler. Kıyıların yamaçları genellikle çok diktir ve kanallar açık ve güvenlidir. Bilinen az sayıda tehlikeler büyük deniz yosunlarından (kelplerden) anlaşılır. Kanalların tamamının genişliği beş deniz milinden azdır ve bazılarının genişliği iki gominaya [360 m] hattâ daha altına iner.
Macellan Boğazı’nın batı girişinde genelde rastlanan kötü havalar nedeniyle batıya yönelen hemen bütün gemiler Boğaz’ın batı ağzıyla Raper Burnu arasında genellikle, kıyı yolu yerine Patagonya Kanalları’nı yeğler. Trinidad Burnu’nda (49°58’G-75°30’B) deniz ve hava genellikle, daha güneye göre, mutedildir. Bu durum Trinidad Körfezi’ni Angostura İnglesa’nın (İngiliz Boğumu’nun) (48°58’G-70°30B) kısıtlarını bertaraf etmek isteyen denizciler için Patagonya Kanalları’na elverişli bir giriş çıkış yolu oluşturur.
Dikkat. Bu kanallarda seyir için kesin talimatlar vermek mümkün değildir, dolaysısıyla harita ana rehber olmalıdır. Kanalların tam bir sörveyi yapılamadığı için bazı burunlar yanlış haritalanmış olabileceğinden kerteriz alınarak yapılan konum belirlemeler doğru olmayabilir. Genel kural kanalın ortasında seyretmek ve yosunlu bütün alanların dışında kalmaktır. Şamandıralar ile ışıklı ve radyo sinyalli işaretler (beacon) güvenilir değildir.”[17]Admiralty Sailing Directions South America Pilot vol 2, United Kingdom Hydrographic Office, s. 355. Kalın yazılar bizim.
Bu sayfayı, özellikle son paragrafını, ertesi sabah Trinidad Körfezi’nden Pasifik’e çıktıktan sonra okuyunca, Patagonya Kanalları’nda geride kalmış seyrin gerçekte ne kadar tehlikeli olduğunu daha iyi kavradım. Bu sularda seyir gerçek bir sanattı.
Gün doğduğundan beri, sık aralıklarda değişen, genellikle kapalı, ama zaman zaman, en azından bulutların kısmen boşalttığı gökyüzü parçasından yayılan güneş ışığının kısa ömürlü parıltılı aydınlığında süren seyirde, Smyth Kanalı’nda biraz ilerledikten sonra, hava gene birden açtı. Çevre topografyasının derinliklerini daha belirgin hale getirdi ve gerçekten heyecan veren bir seyir başladı. Kanal çok kıvrımlı, su yolunun genişliği hayli dardı. İki kıyıda, dik yamaçlar, birbirini izleyen dağ dizileri görünüyordu. Hemen kıyıdakiler kısmen ormanlarla kaplıydı, kısmen çıplak kayaçlardan oluşuyordu. Gerilerdeki zirvelerin bir bölümü buzkarla ya da buzullarla örtülüydü.
Su yolu hayli sık yerleştirtilmiş şamandıralarla iyice daraltılıyordu. Bu sınırlar içinde seyir sırasında geminin yolu biraz düşürüldü. Bu durumda 200 dm’nden biraz uzun bu yol on saatten fazla sürecek. Dün gece pek az uyuduğum ve bu sabah saat üçten beri ayakta olduğum için, sonuna kadar dayanamayacağımı seziyorum. Hava karardıktan sonra muhtemelen dayanamayacağım.
Bir Gemi Enkazı
Köprüdeki herkes enkazı gördü, ama hiç kimse tek bir söz etmedi. Kılavuzlar sanki görmemiş gibi yaptılar, vardiya zabiti başını belki bir-iki saniye için sağa çevirip tekrar işine baktı. Dümenci zaten gözünü önündeki pusula ile geminin pruvasından ayıramazdı. Daha yakından görmek amacıyla köprü kanadına çıkan tek meraklı ben oldum. Şu ki bu gemi ayda bir bazen iki defa bu noktadan geçmekteydi. Kılavuzların buradan geçiş sıklığıysa kuşkusuz çok daha fazlaydı. Görünen kısımlarına bakarak bunun geçen yüzyılın ortalarına ait bir gemi olduğunu düşündüm. [18]Yolculuktan sonra bu geminin S/S Santa Leonore olduğunu öğrendim. Daha önce USS Riverside adıyla ABD donanmasının II. Dünya Savaşı’nda hizmet gören bir nakliye gemisiymiş. 1944 … Tümünü Gör
İki kıyıdan uzanan kayalıklar arasındaki çok dar bir yerden geçecek gemi. Kılavuzlar gemiyi, yoldaki çukurlara girmemek için slalom yapan şoförler gibi yürütüyor. Çok sık aralarla yeni rotalar veriyorlar. Üstelik gemi hayli hızlı 15 kt dolayında.
Saat 18:10’da (UTC -5) konum 52°09’G-73°39’B. Rota 332°. Kuzeye çıkmaya devam ediyoruz. Köprüde nöbetçi ikinci zabit, Şilili kılavuzlardan biri ve bir de dümenci dışında kimse kalmadı. Yemek saati. Paso Victoria’dan daha doğudaki Collingwood Kanalı’na geçip ardından 65 mil boyunca, görece kolay bir seyir sağlayan Sarmiento Kanalı’ndan kuzeye çıkacak gemi. Sarmiento Kanalı’nın genişliği 5 gomina ile 2 mil arasında değişiyor.
Patagonya Kanallarında güneş battı. Sular ve kıyılar şimdi akşam alacasında. Saat 18:30’da yemekhaneye indim. Kaptan daha önceden oturmuştu. Beni görünce masasından kalktı ve yanıma gelerek doğum günümü kutladı. Elinde tuttuğu büyükçe bir zarfı bana uzattı. Merakla açtım, karton bir kapak içinde Maruba Africa’nın muhtemelen tecrübe seferlerinde çekilmiş, üzerinde hiçbir yük kutusu görülmeyen güzel bir fotoğrafı vardı. Kapağın arkasındaysa, “Happy Birthday” yazısı ve altında, en başta Süvari Barruel’inki olmak üzere bütün mürettebatın imzaları sıralanmıştı.
Böylece bu sabah saat 04’te yemekhanede doğum günümü kutlayan gemicinin, bunu nasıl öğrendiği sorusu da yanıtını bulmuş oldu. Bu kartı cumartesi gününden hazırlamış olmalıydılar. Kaptana teşekkür ettim ve bütün gemicilere bir içki ikram etmek için izin istedim. Bira ikram edebilirsiniz demesi üzerine Kamarot Arnie’ye iki kutu 24’lük bira ısmarladım. Arnie, kaptandan “Bonded store”un anahtarını aldı ve biraz sonra biralar geldi, dağıtıldı ve içildi, O sırada yemekhanede olmayanlar için de ayrıldı.
Pasifikte
Yemekten sonra tekrar köprüye çıktığımda hava iyice kararmıştı. Gemi, seyir yönünden büyük güçlükler yaratmayan Sarmiento Kanalı’nda ilerlemekteydi. Bir süre sonra. Saat 20-24 vardiyası için ikinci zabit nöbeti üçüncü zabite bıraktı. Ama süvari de köprüdeydi. Zabitlerle birlikte kılavuzlar da değişti. Karanlık kıyılarda hiç ışık görülmüyordu. Kaptan köşkünde elektronik harita, iki radar ekranı ve birkaç başka dijital cihazın renkli fakat göz almayan ışıklarından başkası yoktu. Buna karşılık kanal da yer yer ışıklı şamandıralar görülüyordu.
Kıyıları görme olanağının, neredeyse iki saat önce ortadan kalkmış olması, dün geceden kalan uyku açığıyla bileşince seyri izlemeye son vermem gerekti. GPS’ten geminin yerlemini not ettim. Bizi Pasifik’e çıkaracak olan Trinidad kanalına yaklaşıyorduk.
Şili açıklarında San Antonio’ya doğru
Ertesi gün erken saatte Pasifik’e bir yaş daha yaşlanmış olarak girdim. Uyandığımda güneş hayli yükselmişti. Parıltılı bir günde M/V Maruba Africa, San Antonio’ya doğru sükûnet içinde ilerliyordu. Köprüde birinci zabitten başkası yoktu. Gemi otomatik dümendeydi. Köprü camlarının güneş filtreleri indirilmişti.


Dipnotlar
↑1 | L.–A. de Bougainville, Kralın La Boudeuse Fırkateyni ve L’Etoile Yük Gemisiyle Dünyanın Çevresinde Yolculuk, Çev. Ömer Bozkurt,) YKY, İstanbul 2009. 352 s. |
---|---|
↑2 | Narborough biçiminde de yazılıyor. Bu yolculuğun anlatısı, yüzyıllar boyunca birçok derleme yapıtta alıntılanmış, ikinci elden kısmen yayımlanmıştı. Elyazmasının tamamı özgün biçimiyle ilk kez 2018 yılında yayımlanmıştır: The Voyage of Captain John Narbrough to the Strait of Magellan and the Southern Sea in his majesty’s Ship Swepstakes, 1669-1671. Ed. by. R. J. Campbell et al., Hakluyt Society, (Routledge) London 2018. Bu kitap yayınlayanın geniş ve çok değerli bir sunuş yazısını içermektedir. Asıl metin eski İngilizce yazımla sunulmuştur. |
↑3 | The voyage of Captain John Narbrough, Introduction, s. 77 |
↑4 | A.g.e., s. 78 |
↑5 | Bkn. L.-A. de Bougainville, a.g.e.. s.143-184. |
↑6 | Dumont d’Urville, Voyage au pôle sud et dans l’Océanie sur les corvettes l’Astrolabe et la Zélée : exécuté par ordre du roi pendant les années 1837-1838-1839-1840. Paris, Gide Editeur. Tome I, 1842. s. 54. |
↑7 | James Cook, The Journals, Penguin Classics. London 2003, s. 398. Eserin Türkçe çevirisi (Dünyanın Çevresinde Yolculuk Öyküleri, Çev. Aysel Altınel, İtaki, İstanbul. 2006 ) kısaltılmış edisyondan yapıldığı için bu bölüm metinde yeralmıyor |
↑8 | Türkçe basımı: İlk Defa Tek Başına, Yelkenle Dünya Turu, (Sadun Boro’nun önsözüyle) Çev. Hülya Leigh, Naviga Yayınları, İstanbul 2011. 208 s. Özellikle bkn. s. 66-101 |
↑9 | Hakan Öge – Sophie Hunter, Mardek’in Dünya Turu, Duygularla Akmak, (iki dilde Tr- İng. basım) Denizbank, Deniz Kültür Yayınları No. 23. İstanbul, 2008. 336 s. Hakan Öge Macellan’ın İzinde Mardek’in Seyir Defteri, Naviga Yayınları, İstanbul 2010. 440 s. |
↑10 | Barbara Kanalı’nın, özellikle güney bölümünün, seyir yönünden zor ve tehlikeli olduğu, adacıklar, az bilinen kör kayalıklarla dolu olduğu belirtiliyor. South America Pilot vol. 2. UK Hydrographic Office, 2011. s. 252. |
↑11 | Ekrem İnözü, Dünya Varmış II, Naviga, İstanbul 2018. 384 s. “Coffee table book” görünümünde ve içeriği ilginç bu kitapta, gerek yazar gerekse mürettebattan başkaları tarafından çekilmiş çok güzel fotoğraflar, büyük boy, albenili bir basımla sunuluyor. Öte yanda sadece bir seyir günlüğü olmanın ötesinde, yazarın genel olarak yelkenli gemiyle seyre ilişkin tavsiyelerini, uzun seferler öncesinde gemide yapılması gereken değişiklikler, hazırlıklar, gemide bulunması gereken güvenlik donanımı, bakım vd. konularda önemli bilgiler içeriyor. Bir başka yönü, bir tür gezi kılavuzu oluşu. Uğradığı liman, kent ve köyler, hattâ kimi zaman bunların ardbölgeleri konusunda bilgiler veriyor. Bütün bu farklı unsurlar, yer yer ince bir mizahla ele alınmış ve sunuluyor. Bu yönüyle İnözü’nün eseri, diğer yelkencilerin sefer anlatılarından ayrılıyor. Kitapta başkaları tarafından yazılmış (Cemile Yıldız, Fırat Şahin) metinler de bulunuyor. |
↑12 | Osman Atasoy ve Sibel Karasu’nun Uzaklar II adlı yelkenliyle yaptıkları bu sefere ilişkin bilgiler, http://osmanatasoy.org/seyir-defteri/ sitesinden alınmıştır. Erişim tarihi 10-11 Haziran 2019. Bu zorlu açınsama seferinin anlatısının kitap halinde yayımlanmış olmaması bir eksiklik gibi görünüyor. Buna karşılık, daha önce Panama Kanalı’ndan geçerek tamamlanan çember seyrinin anlatısı için bkn. Uzaklar, Atasoylar’ın Dünya Seyahati, Naviga, İstanbul 2004. |
↑13 | Günaydın efendim. Günaydın Arnie. İzninizle efendim. Kahve efendim? Krema efendim? Meyve suyu efendim? Tabii efendim. Başka bir şey ister miydiniz efendim? Başka ne isteyebilirim Arnie? Sosis efendim. Çırpılmış yumurta efendim. Meyve efendim. Bir elma lütfen. Tabii efendim. Derhal efendim. Tabağınızı alabilir miyim efendim? Teşekkürler Arnie. Teşekkürler efendim. Bir şey değil efendim. |
↑14 | Patagonlar adlandırmasının kökeni pek kesin değildir. Şimdilik en son kuram, Patagon adının, 1512 yılında İspanya’da yayımlanan bir şövalye romanının kahramanlarından birinin, dünyanın en canavar yaratığı olduğu betimlenen bir yaratığın adı olduğu yolundadır. |
↑15 | Elysée Reclus, La géographie universelle, Vol XIX, s. 653. Paris 1894. |
↑16 | Charles Darwin’s Beagle diary. Keynes, R. D. ed., Cambridge University Press. 2001, s. 249. |
↑17 | Admiralty Sailing Directions South America Pilot vol 2, United Kingdom Hydrographic Office, s. 355. Kalın yazılar bizim. |
↑18 | Yolculuktan sonra bu geminin S/S Santa Leonore olduğunu öğrendim. Daha önce USS Riverside adıyla ABD donanmasının II. Dünya Savaşı’nda hizmet gören bir nakliye gemisiymiş. 1944 yılında hizmet dışı kalmış ve defalarca el değiştirdikten sonra, 1968 yılında bu noktada kayalıklara çarparak yarı batık bir enkaz haline gelmiş. |